Lâ ilâhe illallah’ın yedi tane şartı vardır:
Şeyh Abdurrahmân bin Hasen (rahimehullah) “Feth’ul Mecîd” adlı neserinde şöyle demektedir:
“Derim ki: La ilahe illallâh şehâdetinde mutlaka olması gereken yedi şart vardır, öyle ki bunların hepsi yerine getirilmeden bu söz, onu söyleyene fayda vermez.
(Bu yedi şart şunlardır:)
📌1. Cehâleti ortadan kaldıran ilim,
📌2. Şekki (şüpheyi) ortadan kaldıran yakîn,
📌3. Reddi ortadan kaldıran kabûl,
📌4. Terki ortadan kaldıran inkiyâd (itâ’at, bağlılık),
📌5. Şirki ortadan kaldıran ihlâs,
📌6. Yalanı ortadan kaldıran sıdk (doğruluk),
📌7. Zıddını (buğz’u) ortadan kaldıran muhabbet.”
“Feth’ul Mecîd” adlı eserden yapılan alıntı burada sona erdi
📌1. İlim
Şimdi ilmet (bil) ki, Allah'tan başka ilâh yoktur... (Muhammed Sûresi 19)
Hammûd bin Câbir bin Mübârek el-Hârisî der ki: "İmâm Buhârî (rahimehullah) Sahîh'inde şöyle bir bab açar ve der ki: 'İlim, Kavil ve Amelden Öncedir Bâbı. Ve bu âyeti şâhid/delil getirir ve şu bilgileri verir: "Aynî (rahimehullah) şöyle demiştir: 'Yani bu, ilmin sözden ve amelden önce geldiğinin beyânı hakkında bir babtır. Bununla, bir şeyin önce bilindiğini, sonra söylendiğini ve (sonra da) onunla amel edildiğini murâd etmiştir. İlim, bu ikisinden önce gelir. Aynı şekilde ilim, şeref bakımından da bu ikisinden önce gelir. Çünkü o (ilim), kalbin amelidir ve kalp de beden uzuvlarının en şereflisidir.' (Umdetu'l-Kârî, 2/476)
İbni Hacer (rahimehullah) der ki: 'İbn'ul-Münîr (rahimehullah) demiştir ki: 'Bununla ilmin, söz ve amelin sıhhati hususunda şart olduğunu; ilim olmadan söz ve amelin muteber olmadığını; ilmin sözden ve amelden önce geldiğini murâd etmiştir. Çünkü ilim, ameli sıhhatli kılan niyetin sahîh kılıcısıdır. Zihne bazılarının ilmin durumunu küçülterek ve ilmin talebinde gevşek davranarak söyledikleri: 'Şüphesiz ki amel olmadan ilim fayda vermez' sözü gelmesin diye musannif buna dikkat çekmiştir.'' (Feth'ul-Bârî, 1/160) Hammûd bin Câbir bin Mübârek el-Hârisî, Bid'atların Tenkidinde Ve Bid'at Ehlini Dâvette Selef Menheci, 19. sayfa)
Osman b. Affan'dan (radıyallahu anh) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
''Kim, Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığını bilerek ölürse, cennete girer.'' (Müslim)
Söylerken taşıdığı anlamı, gerekliliklerini ve onu geçersiz kılacak şeyleri bilmek. Bu cehâleti iptal eder.
📌2. Yakîn
Mü'minler ancak, Allah'a ve Rasûlü'ne îmân edenler, sonra kuşkuya kapılmayanlar ve mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihâd edenlerdir. İşte onlar, onlardır sâdıklar. (Hucurât Sûresi 15)
Ebû Hureyre'den (radıyallahu anh) rivâyet olunduğuna göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ''Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve benim Allah’ın elçisi olduğuma şehâdet ederim ki bir kul, (kıyâmet gününde) bu ikisinde (Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve benim de Allah’ın elçisi olduğuma) şüphe etmeden Allah’ın huzuruna çıkarsa, cennete girer.'' (Müslim)
Söylenilenin anlamına kesin bir şekilde inanmak. Bu şüpheyi iptal eder.
📌3. Kabul
Muhakkak ki onlar, kendilerine: 'Allah'tan başka ilâh yoktur.' denildiğinde kibirleniyorlardı. (Sâffât Sûresi 35)
Bilakis, hak ile geldi ve mürselleri tasdîk etti. (Sâffât Sûresi 37)
İmâm Şevkânî şöyle demektedir: 'Hak ile geldi' Yani: Tevhîd'i, vaadi, vaîdi/uyarıyı kapsayan Kur'ân (ile geldi) 'Ve mürselleri tasdîk etti' Yani: Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem) evvelki mürsellerin getirmiş olduğu Tevhîd'i, vaîdi ve Âhiret yurdunun isbâtını tasdîk etmiş ve onlara muhâlefet etmemiştir. Ve Nebî (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinden önceki rasûllerin getirmemiş olduğu herhangi bir şeyi getirmiş de değildir." (eş-Şevkânî, Fethu'l-Kadîr)
Ebu Musa el-Eş'arî'den (radıyallahu anh) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ'nın benim ile gönderdiği hidâyet ve ilmin misâli, bir araziye bolca yağan yağmura benzer: Yağmur alan bu arazide bir kısım vardır ki burası yağmur suyunu kabul eder (içine çeker) ve üzerinde bol bol bitkiler, otlar yetiştirir. Arazinin ikinci bir kısmı vardır ki, orası yağmur suyunu biriktirir. Biriken o yağmur suyundan Allah, insanları faydalandırır; insanlar ondan içerler, hayvanlarını ve arazilerini sulayarak ekin ekerler. Bu arazinin üçüncü bir kısmı da vardır ki suyu ne üzerinde tutar, ne de üzerinde bitki yetiştirir.
İşte bu, Allah'ın dîninde bilgili olan, o bilgi kendisine fayda veren, Allah Teâlâ'nın beni onunla göndermiş olduğu dîni öğrenen ve onu başkalarına öğreten kimse ile buna aldırış etmeyen ve benim gönderilmiş olduğum Allah Teâlâ'nın hidâyetini kabul etmeyen kimsenin misâlidir." (Buhârî ve Müslim)
Kişinin onun anlamını gerektiren inançları ve amelleri yerine getirerek kabul etmesi. Bu reddetmeyi iptal eder.
📌4. İnkiyâd
Ve kim vechini ve o muhsin olduğu halde Allah'a teslîm ederse, o takdirde en sağlam kulpa yapışmıştır. Ve işlerin âkibeti Allah'adır. (Lokmân Sûresi 22)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Biriniz, arzusu benim getirdiğime tâbi olmadıkça îmân etmiş olmaz." (Fethu'l-Bârî)
Söylerken denilene itaat edip anlamına ve gerekliliklerine göre amel etmek. Bu terk etmeyi iptal eder.
📌5. İhlas
...O halde Dîn'i O'na hâlis kılarak Allah'a ibâdet et (Zümer Sûresi 2)
Dikkat edin, hâlis Dîn Allah'ındır... (Zümer Sûresi 3)
Ebû Hureyre'den (radıyallahu anh) rivâyet olunduğuna göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ''(Kıyâmet günü) şefaatime nâil olacak en bahtiyâr kişi, kalbinden veya nefsinden ‘lâ ilâhe illallah’ diyendir.'' (Buhârî, İlim, 97)
Yalnızca Allah için olması! Bu, şirki (Allah’a ibadette ortak koşmayı) ve riyâyı (övgü alabilmek adına amel etmek veya gösteriş yapmak) iptal eder.
📌6. Sıdk
İnsanlar: 'Îmân ettik' demeleriyle (ve onlar fitneye uğratılmadan) bırakılacaklarını mı hesâb ediyorlar? (Ankebût Sûresi 2)
Ve andolsun ki, onlardan o öncekileri (de) fitneye uğrattık. O hâlde elbette Allah o sâdık olanları bilir ve elbette yalancıları da bilir. (Ankebût Sûresi 3)
Muaz b. Cebel'den (radıyallahu anh) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hiç kimse yoktur ki, Allah’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, samimî olarak kalpten şehâdet etsin de, Allah Teâlâ da ona cehennemi haram kılmış olmasın.” (Buhârî ve Müslim)
Samimi olarak doğru söylemek, doğru olmak anlamına gelir. Bu nifâkı (Bir şeyi söyleyip veya gösterip aksini gizlemek) iptal eder.
📌7. Muhabbet
Ve insânlardan kimi Allah'ın dûnundan denkler ittihaz eder (Allah'tan başkalarını O'na emsal edinir), Allah'a muhabbet eder gibi onlara muhabbet ederler. Ve o îmân edenlerin Allah'a muhabbetleri daha şiddetlidir... (Bakara Sûresi 165)
Enes b. Mâlik'ten (radıyallahu anh) rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben birinize, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça, îmân etmiş olmaz." (Buhârî ve Müslim)
İnsanın bunun anlamını sevmesi. Bu nefreti iptal eder.
📌Vehb ibn Münebbih’e şöyle denildi: Lâ ilâhe illallah cennetin anahtarı değil midir? Buna (Vehb) şöyle cevap verdi: ‘Evet, kesinlikle. Ama hiçbir anahtar yoktur ki onun dişleri olmasın. Bu durumda sen dişli anahtarla gelirsen (kapı) senin için açılır. Eğer dişsiz ile gelirsen sana açılmaz.’ (Sahih-i Buhârî)
📌Bu şartlar kul tarafından yerine getirilirse onun inancı ve amelleri kabul edilir. Ancak kim Lâ ilâhe illallah derken bunu samimiyetle Allah için yapmazsa başka sebeplerden dolayı söylerse, anlamını bilmeden söylerse, anlamını kabul etmeyip itaat etmeden söylerse, anlamı ve gereklilikleri hakkında câhil ise veya içeriğinden nefret edip şüpheye düşerse işte o zaman onun şehâdeti ona yarar sağlamaz ve kıyâmet gününde ondan kabul edilmez. Velev ki ona dünyada bu saydıklarımızı dışa vurmayıp kendine sakladığı için kendisine Müslüman muamelesi yapılsa bile.
📌Ebû Sa’îd el-Hudrî (radıyallâhu anh)’dan gelen bir rivâyette Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: Mûsâ aleyhisselâm: ‘Ya rabbi kendisiyle, seni zikredeceğim, sana dua edeceğim bir şey öğret bana!’ deyince, Allah: ‘Ey Mûsâ, Lâ ilâhe illallâh, de!’ buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm: ‘Ya rabbi, bütün kulların bunu söylüyor’ deyince, Allah subhanehu: ‘Ey Mûsâ, yedi kat gökler ve benim dışımda orayı şenlendiren tüm varlıklar ile yedi kat yerler bir kefeye, Lâ ilâhe illallâh da diğer bir kefeye konulsa, Lâ ilâhe illallâh ağır basar.’ buyurdu.
(İbn Hibbân ve Hâkim rivâyet etmiş ve Hâkim sahih olduğunu söylemiştir)