Tevhîd, sözlükte; “Birlemek, tek kılmak” gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise; “Allâh’ı (Subhânehu ve Teâlâ) zâtında, rubûbiyyetinde (rabliğinde), ulûhiyyetinde (ilâhlığında), isim ve sıfatlarında tek kabul ederek, ibâdetlerde O’nu birlemektir.”
Âlemlerin Rabbi olan Allâh (Subhânehu ve Teâlâ) kendi zâtının birlenmesini ve de canlı-cansız, soyut-somut hiçbir şeyin kendisine eş koşulmamasını emretmiştir.
Bu sebeble tevhîd, Allâh’ın (Subhânehu ve Teâlâ) bir olduğunu, O’ndan başka ilâh bulunmadığını, her türlü ortak koşulmaktan münezzeh olduğuna inanmayı ve bu inanca aykırı şeylerden beri olarak yaşamayı ifâde eden bir kavramdır.
Tevhîd, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı birlemeyi, O’nun ortağının olmamasını, O’nun hiçbir şeye benzememesini, hiçbir şekilde denginin bulunmamasını bizlere öğretir.
Yaratanın sıfatları yaratana hastır; yaratılanın sıfatları ise yaratılanlara has. Tevhîd, yaratanın sıfatlarını yaratılanlara, yaratılanların sıfatlarını ise yaratana vermeyi yasaklar. Bunları birbirine karıştırmak, biraz ondan, biraz da bundan olsun mantığıyla hareket ederek karışık bir inanca sâhib olmak, tevhîdi bozmak demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de “tevhîd” kelime olarak geçmese de, Kur’ân; muhtevasıyla tevhîdi ve tevhîdi yaşantıyı örnekleriyle sunarak öğreten tevhîd kitâbıdır. Bizi tevhîde yönlendirerek, inanç ve yaşantımızda bizden tevhîdi ister.
Tüm peygamberlerin tebliğ ettiği dîn olan İslâm Dîni, tevhîd dînidir. Rabbimiz ilk insândan itibaren kullarını İslâm Dîni’nden sorumlu tutmuştur. Tüm seçilmiş tevhîd elçileri kavimlerini tevhîd dîni olan İslâm’a çağırmışlardır.
Tevhîd, şirkin karşısındadır. Kavramlar zıtlarıyla bilinirlerken şirkin karşısındadır tevhîd. Ve tevhîd ehli muvahhîdken, şirk ehli de müşriktir.
İnsânlar ya tevhîd dîninin müntesibi muvahhîd Müslümanlar ya da şirk dînlerinin müntesibleri müşrikler olarak ikiye ayrılırlar. Bu itibarla da insânlık tarihi, muvahhîdlerin müşriklerle, tevhîdin ise şirkle kavgasının olduğu mücâdeleler tarihidir.
Muvahhîdler tevhîd dîniyle kulluğu yalnız Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya has kılarlarken, müşriklerse şirk dînleriyle O’nun dışındakilere kulluk yaparlar.
Tevhîd inancı, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’dan başkasına kulluğun önüne geçip yasaklar. Şirk inanışları ise birçok şeylere kulluğa yönlendirerek, insânı çok ilâhlı bir inanca sürüklerler. Tevhîd, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı birlemenin hayatın bütününü kapsamasını bizden ister.
Günümüz Mürciesinin bakış açısıylaysa tevhîd, sadece dillerde söylenen ancak yaşantıya geçmeyen bir kavramdır. Oysa bu kavram gönle de, bedene de, bireye de, topluma da, kuruma da, devlete de hâkim olması gereken büyük ve değişmeyen hakikattir.
Tevhîd, bizleri “Allâh vardır” sözüyle bırakmaz. “Allâh vardır” sözünün içerisine O’nun tek yaratan, tek yaşatan ve de tek yöneten olduğu hakikatlerini koyar.
Bu hakikatleri kullara bildirirken, aynı zamanda kulları tevhîdin ibtâl ettiği tüm şirkleri reddetmeye de çağırır. Bu çağrıya uyarak Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın emirlerince yaşayıp, nehiylerinden de kaçınan kişi tevhîd ehli kişidir.
Ve ilâhınız bir ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir. (Bakara Sûresi 163. âyet meali)
Ve andolsun ki, sana ve o senden öncekilere vahyedildi ki: 'Eğer şirk koşarsan, elbette amelin boşa gider ve elbette hüsrâna uğrayanlardan olursun.' (Zümer Sûresi 65. âyet meali)
📌Duadâ Şirk:
Bu Allah’dan başkasından, peygamberler veya evliyâdan, rızık, hastalıklara şifâ ya da buna benzer şeyler talep ederek duâ etmektir.
Zîrâ Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve Allah'ın dışında sana menfaat sağlamayan ve sana zarar vermeyene duâ etme. Fakat (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak ki sen o zaman zâlimlerdensin.” (Yûnus Sûresi 106. âyet meali) buyurmaktadır.
Burada “Zâlimler”, “Müşrikler” anlamındadır.
📌Niyet ve Arzuda Şirk:
Bir kişinin amelinde, genelde ve ayrıntıda Allah’tan başkasına yönelmesidir. Buna “Îtikâdda şirk” denir.
“Kim dünyâ hayatını ve ziynetini/süsünü murâd eder ise, orada onlara amellerini îfâ ederiz ve onlar orada eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, onlar ki, kendileri için Ahîret'te ateşten başkası yoktur. Ve orada yaptıkları boşa gitmiştir. Ve amel etmiş oldukları bâtıldır.” (Hûd Sûresi 15.16. âyet meali)
📌Sevgide Şirk:
Bu da Allah ile birlikte başkasını da Allah’ı sevdiği gibi veya daha çok ya da daha az sevmektir. Çünkü sevgi, insanın ihlâsla boyun eğmesinin sebebidir.
Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve insânlardan kimi (Yani arab müşrikleri), Allah'tan başkasını endâdenler (Ortaklar/İlâhlar) ediniyorlar da onları Allah'ı sever gibi seviyorlar. Ve o îmân edenlerin Allah'a sevgisi daha şiddetlidir.” (Bakara Sûresi 165. âyet meali) buyurmaktadır.
📌İtaatte Şirk:
Allah’tan başkasını “Teşri” kanun koyma ve hükümde ortak tutmaktır. Zirâ hüküm, yalnızca Allah’a has bir haktır.
Allah Celle ve Â'lâ şöyle diyor: “Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yûsuf Sûresi 40. âyet meali)
Âlimlerine veya şeyhlerine, Allah’a isyân sayılan bir ameli helâl sayarak uyanlar bu sınıftandırlar.
Bu konuda da Allah: “Onlar ahbârlarını ve ruhbânlarını Allah'ın dışında rabbler edindiler” (Tevbe Sûresi 31. âyet meali) buyurmaktadır.
(Ruhbân nasrânilerin âlimleri ve ahbâr yahûdilerin âlimleridir." (eş-Şevkânî, Fethu'l Kadîr, S.567)
Allah’ın Rasûlü bu âyeti Adiy b. Hatem için Tirmizî’deki sahih hadis ile şöyle açıklamaktadır: “Hristiyanlar ve Yahûdiler, âlimlerine, helâli haram, haramı da helâl kılmalarında itaat ediyorlardı.”
Kim Allah’tan başkası için şeriat koyma hakkı tanırsa, Allah’a isyân ile küfre girmiştir.
Çünkü Allah Celle ve Â'lâ şöyle buyuruyor: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o takdirde işte onlar, onlardır kâfirler” (Mâide Sûresi 44. âyet meali)
Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah’ındır: “Dikkat edin, yaratma ve emir O'nundur.” (A’râf Sûresi 54. âyet meali)
“Yaratma ve emir O'nundur” demek, bu hakkın başkasına nispet edilemeyeceğine işarettir. Kim, yaratmayı veya bir işi Allah’tan başkasına nispet ederse, en büyük şirki işlemiş ve İslâm’dan çıkmıştır. Aynı şekilde, Allah tüm kâinatın yaratıcısı ve bu kâinatları, nimetleriyle terbiye edicidir. Yalnız O, yarattıklarında tüm tasarruf haklarına sâhiptir. Yarattıkları için en iyi olanın ne olduğunu en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiçbir şey yaratmamıştır. Allah’tan başkası hiçbir şey yaratamadığı için, kendi benliğinde gizli olan en küçük şeyi dâhi bilemez. Bunu bilemediği hâlde yaratılmışlara en uygun ve yararlı olanın ne olduğunu nereden bilecektir? Bu sebeple insanlar tarafından konulan bütün kanunlar bâtıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek câiz değildir. Çünkü hüküm koyma hakkı ancak Allah’ındır, O’ndan başkasının hükmetme hakkı asla yoktur. Allah Celle ve Â'lâ, Allah’dan başkasının kanunlarıyla hükmetmeye “Câhiliyye hükümleriyle hükmetme” adını vermiştir. Allah Celle ve Â'lâ böylece, kendi hükmünden daha hayırlı ve daha yüce bir hükmün olmadığını haber vermiştir.
📌Tasarrufta Şirk:
Bu, peygamberlerin ve evliyâların, kainatta tasarruf kudretleri olduğuna inanmaktır. Bu, peygamberler ve sâlih insanların güzel mevkilerini inkâr etmek ve görmemezlikten gelmek anlamına gelmez. Fakat sakıncalı olan, bunlara Allah’ın özel haklarından olan kudret, tasarruf, yarar ve zarar verme gibi sıfatları vermektir. Allah müşriklere sorduğunda: “Ve emri kim tedbîr eder? O vakit diyeceklerdir ki: Allah.” (Yûnus Sûresi 31. âyet meali)
📌Korkuda Şirk:
Allah’tan başkasının zarar ve yarar verdiğine inanmak veya korkuda başkalarını Allah’a denk görmektir. Örnek vermek gerekirse: Ölülerin, sağ olanlara zarar vermesinden korkmak yâhut vâcip olan amelleri terk etmeye neden olacak kadar bir otoriteden korkmak gibi. Ancak doğal olan korkmaya gelince, yırtıcı bir hayvan gibi veya bir zâlimden korkmak şeriatte câizdir (Şirk değildir.) Çünkü Allah Celle ve Â'lâ, Nebisi Mûsâ’yı (Aleyhisselâm) şu âyette korkmakla vasfetmiştir. “Böylece oradan korkarak, gözetleyerek çıktı” (Kasas Sûresi 21. âyet meali) Burada, meşru olan korku, insanın Allah’dan korkmasıdır. Esas korku da budur.
📌Tevekkülde Şirk:
Tevekkül, kulun işlerini Allah’a havale etmesi, dilediğinin elde edilmesi için Allah’a güvenmesidir.
Allah Celle ve Â'lâ: “Ve O ölmeyen Hayy'a tevekkül et.” (Furkân Sûresi 58. âyet meali) buyurmaktadır. Bunun için Allah’tan başkasına tevekkül etmek câiz değildir. Şirk olan tevekküle gelince: Ancak Allah’ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan başkasına kalpten tevekkül edip bağlanmaktır veya yaratılmış birinin Allah’tan başka rızık vereceğine veya rızkı keseceğine inanmaktır. Büyük şirk hakkında sözlerimize son vermeden önce, burada insanları uyarmamız gereken birçok konudan bazısına değinmek yerinde olacaktır. Bu değineceğimiz konular, çok tehlikeli oldukları hâlde, bunu söyleyen ve işleyenlerin birçoğu Allah’a şirk koştuklarının farkında değillerdir.
Şifayı doktora veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı kulun zekâsı, gayreti ve içtihâdına bağlamak. Kulların kanun koyabileceklerine dâir inanış. Ölüm nedenlerini, trafik kazâlarına veya yanlış ilaç kullanımına bağlamak gibi işlerdir. Bu ve benzeri şirk sözleri ve amelleri çoktur. Müslümanlar bunları bilip sakınmalıdır.
O ki, beni yaratan ve O bana hidâyet verendir. Ve O ki, O beni yediren ve içirendir. Ve hastalandığımda O bana şifâ verendir. Ve O ki, beni öldürür, sonra bana hayat verir. (Şu’arâ Sûresi 78-81. âyet meali)