Yüce Allah şöyle buyuruyor: ''Ve onlar ki, fuhşiyyât fiil ettiklerinde (yaptıklarında) veya nefislerine zulmettiklerinde, Allah'ı zikrederler, hemen günâhları için istiğfâr ederler.'' (Âl-i İmrân, Sûresi 135)
İbn Mes'ud (radıyallâhu anh) şöyle demiştir: ''Allah'ın kitabında iki âyet vardır ki bir kul günâh işleyip de o iki âyeti okur ve Allah'a istiğfar ederse bağışlanır.''
O âyet yüce Allah'ın şu kavlidir: ''Ve kim bir kötülük bir amel eder veya nefsine zulmeder, sonra Allah'a istiğfâr ederse, Allah'ı, Gafûr, Rahîm bulur.'' (Nisâ Sûresi 110)
Yine, yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Seher vaktinde Allah'a istiğfar edenler.” (Âl-i İmrân Sûresi 17)
Yine, şöyle buyurmuştur: ''Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'na istiğfar et!?'' (Nasr Sûresi 3)
*Buhâri ve Müslim'in Ebu Hureyre (radıyallâhu anh)'dan naklettiklerine göre Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir adam bir günâh işledi ve dedi ki ben bir günâh işledim, (Rabbim) beni bağışla.
Yüce Allah buyurdu ki: ''Kulum bir günâh işledi ve kendisinin günâhları bağışlayan, günâh sebebiyle ceza veren bir Rabbi olduğunu bildi, ben de kulumu bağışladım.?
Sonra adam başka bir günâh işledi ve dedi ki Rabbim, ben bir günâh işledim, onu bağışla. Yüce Allah buyurdu ki: “Kulum kendisinin günâhları bağışlayan, günâh sebebiyle ceza veren bir Rabbi olduğunu bildi, ben de kulumu bağışladım.?
Sonra adam başka bir günâh işledi ve dedi ki Rabbim, ben bir günâh işledim, onu bağışla. Yüce Allah buyurdu ki: “Kulum kendisinin günâhları bağışlayan, günâh sebebiyle ceza veren bir Rabbi olduğunu bildi, ben de kulumu bağışladım.” Sonra başka bir günâh işledi ve dedi ki Rabbim, ben bir günâh işledim, onu bağışla. Yüce Allah buyurdu ki: “Kulum kendisinin günâhları bağışlayan, günâh sebebiyle ceza veren bir Rabbi olduğunu bildi, ben de kulumu bağışladım. Şâhit olun ki ben kulumu bağışladım, dilediğini yapsın!”
(...) Şeddâd b. Evs radıyallâhu anhın naklettiğine göre Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İstiğfar dualarının efendisi şöyle dua etmektir:
اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ لَكَ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي فَإِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ
“Allahumme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente ḣalaktenî ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtu eûzu bike min şerri mâ sanâtu ebû’u leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’u bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zunûbe illâ ente”
“Yâ Allah! Benim Rabbim Sensin. Sen'den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Senin kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim. İşlediğim günâhların şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin nimetlerini itirâf ederim, günâhımı da itirâf ederim. Benim günâhlarımı mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret edemez!''
''Kim sabah vakti inanarak bu duâyı okur ve o gün ölürse cennetlik olur. Kim akşam vakti inanarak bu duâyı okur ve o gece ölürse cennetlik olur.''
İmam Ahmed'in (rahimehullah) Yunus-Hammâd b. Zeyd-Sâbit-Ebü Bürde yoluyla Egarr el-Müzeni radıyallâhu anhdan naklettiğine göre Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kuşkusuz benim de kalbim perdelenir ve günde yüz kere yüce Allah'a istiğfar ederim.”
İmam Ahmed'in (rahimehullah) Abdurrezzâk-Ma'mer-Cafer el-Cezeri-Yezid b. Esamm yoluyla Ebu Hureyre (radıyallâhu anh)'dan naklettiğine göre Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki günâh işlemeseydiniz elbette yüce Allah sizi götürür ve günâh işleyen başka bir topluluğu getirirdi. Onlar Allah'a istiğfar ederler ve Allah da onları bağışlardı.”
Ali (radıyallâhu anh)'ın naklettiğine göre Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Rabb, “Rabbim, beni bağışla.” diye duâ eden kuluna şaşar ve der ki, kulum benden başkasının günâhları bağışlamadığını bildi.”
Ebu Said el-Hudri (radıyallâhu anh)'ın naklettiğine göre Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İblis Rabbine şöyle dedi: İzzetin ve celâlin hakkı için, ruhları bedenlerinde bulunduğu sürece Âdemoğullarını saptırmaya devam edeceğim! Bunun üzerine Rabbi (Azze ve Celle) şöyle buyurdu: İzzetim ve celâlim hakkı için, bana istiğfar ettikleri sürece onları bağışlayacağım!”
Lokmân aleyhisselâm oğluna şöyle nasihat etmiştir: “Sevgili oğlum, “Allah'ım, beni bağışla!” duasını dilinden düşürme! Çünkü yüce Allah'ın öyle anları vardır ki o anlarda kendisinden istekte bulunan hiç kimseyi geri çevirmez!”
(Minhâcu'l Kâsıdîn ve Mufîdu's Sâdıkîn, İbnu’l-Cevzî)
Ve andolsun ki, sana ve o senden öncekilere vahyedildi ki: 'Eğer şirk koşarsan, elbette amelin boşa gider ve elbette hüsrâna uğrayanlardan olursun.' (Zümer Sûresi 65. âyet meali)
📌Duadâ Şirk:
Bu Allah’dan başkasından, peygamberler veya evliyâdan, rızık, hastalıklara şifâ ya da buna benzer şeyler talep ederek duâ etmektir.
Zîrâ Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve Allah'ın dışında sana menfaat sağlamayan ve sana zarar vermeyene duâ etme. Fakat (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak ki sen o zaman zâlimlerdensin.” (Yûnus Sûresi 106. âyet meali) buyurmaktadır.
Burada “Zâlimler”, “Müşrikler” anlamındadır.
📌Niyet ve Arzuda Şirk:
Bir kişinin amelinde, genelde ve ayrıntıda Allah’tan başkasına yönelmesidir. Buna “Îtikâdda şirk” denir.
“Kim dünyâ hayatını ve ziynetini/süsünü murâd eder ise, orada onlara amellerini îfâ ederiz ve onlar orada eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, onlar ki, kendileri için Ahîret'te ateşten başkası yoktur. Ve orada yaptıkları boşa gitmiştir. Ve amel etmiş oldukları bâtıldır.” (Hûd Sûresi 15.16. âyet meali)
📌Sevgide Şirk:
Bu da Allah ile birlikte başkasını da Allah’ı sevdiği gibi veya daha çok ya da daha az sevmektir. Çünkü sevgi, insanın ihlâsla boyun eğmesinin sebebidir.
Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve insânlardan kimi (Yani arab müşrikleri), Allah'tan başkasını endâdenler (Ortaklar/İlâhlar) ediniyorlar da onları Allah'ı sever gibi seviyorlar. Ve o îmân edenlerin Allah'a sevgisi daha şiddetlidir.” (Bakara Sûresi 165. âyet meali) buyurmaktadır.
📌İtaatte Şirk:
Allah’tan başkasını “Teşri” kanun koyma ve hükümde ortak tutmaktır. Zirâ hüküm, yalnızca Allah’a has bir haktır.
Allah Celle ve Â'lâ şöyle diyor: “Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yûsuf Sûresi 40. âyet meali)
Âlimlerine veya şeyhlerine, Allah’a isyân sayılan bir ameli helâl sayarak uyanlar bu sınıftandırlar.
Bu konuda da Allah: “Onlar ahbârlarını ve ruhbânlarını Allah'ın dışında rabbler edindiler” (Tevbe Sûresi 31. âyet meali) buyurmaktadır.
(Ruhbân nasrânilerin âlimleri ve ahbâr yahûdilerin âlimleridir." (eş-Şevkânî, Fethu'l Kadîr, S.567)
Allah’ın Rasûlü bu âyeti Adiy b. Hatem için Tirmizî’deki sahih hadis ile şöyle açıklamaktadır: “Hristiyanlar ve Yahûdiler, âlimlerine, helâli haram, haramı da helâl kılmalarında itaat ediyorlardı.”
Kim Allah’tan başkası için şeriat koyma hakkı tanırsa, Allah’a isyân ile küfre girmiştir.
Çünkü Allah Celle ve Â'lâ şöyle buyuruyor: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o takdirde işte onlar, onlardır kâfirler” (Mâide Sûresi 44. âyet meali)
Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah’ındır: “Dikkat edin, yaratma ve emir O'nundur.” (A’râf Sûresi 54. âyet meali)
“Yaratma ve emir O'nundur” demek, bu hakkın başkasına nispet edilemeyeceğine işarettir. Kim, yaratmayı veya bir işi Allah’tan başkasına nispet ederse, en büyük şirki işlemiş ve İslâm’dan çıkmıştır. Aynı şekilde, Allah tüm kâinatın yaratıcısı ve bu kâinatları, nimetleriyle terbiye edicidir. Yalnız O, yarattıklarında tüm tasarruf haklarına sâhiptir. Yarattıkları için en iyi olanın ne olduğunu en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiçbir şey yaratmamıştır. Allah’tan başkası hiçbir şey yaratamadığı için, kendi benliğinde gizli olan en küçük şeyi dâhi bilemez. Bunu bilemediği hâlde yaratılmışlara en uygun ve yararlı olanın ne olduğunu nereden bilecektir? Bu sebeple insanlar tarafından konulan bütün kanunlar bâtıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek câiz değildir. Çünkü hüküm koyma hakkı ancak Allah’ındır, O’ndan başkasının hükmetme hakkı asla yoktur. Allah Celle ve Â'lâ, Allah’dan başkasının kanunlarıyla hükmetmeye “Câhiliyye hükümleriyle hükmetme” adını vermiştir. Allah Celle ve Â'lâ böylece, kendi hükmünden daha hayırlı ve daha yüce bir hükmün olmadığını haber vermiştir.
📌Tasarrufta Şirk:
Bu, peygamberlerin ve evliyâların, kainatta tasarruf kudretleri olduğuna inanmaktır. Bu, peygamberler ve sâlih insanların güzel mevkilerini inkâr etmek ve görmemezlikten gelmek anlamına gelmez. Fakat sakıncalı olan, bunlara Allah’ın özel haklarından olan kudret, tasarruf, yarar ve zarar verme gibi sıfatları vermektir. Allah müşriklere sorduğunda: “Ve emri kim tedbîr eder? O vakit diyeceklerdir ki: Allah.” (Yûnus Sûresi 31. âyet meali)
📌Korkuda Şirk:
Allah’tan başkasının zarar ve yarar verdiğine inanmak veya korkuda başkalarını Allah’a denk görmektir. Örnek vermek gerekirse: Ölülerin, sağ olanlara zarar vermesinden korkmak yâhut vâcip olan amelleri terk etmeye neden olacak kadar bir otoriteden korkmak gibi. Ancak doğal olan korkmaya gelince, yırtıcı bir hayvan gibi veya bir zâlimden korkmak şeriatte câizdir (Şirk değildir.) Çünkü Allah Celle ve Â'lâ, Nebisi Mûsâ’yı (Aleyhisselâm) şu âyette korkmakla vasfetmiştir. “Böylece oradan korkarak, gözetleyerek çıktı” (Kasas Sûresi 21. âyet meali) Burada, meşru olan korku, insanın Allah’dan korkmasıdır. Esas korku da budur.
📌Tevekkülde Şirk:
Tevekkül, kulun işlerini Allah’a havale etmesi, dilediğinin elde edilmesi için Allah’a güvenmesidir.
Allah Celle ve Â'lâ: “Ve O ölmeyen Hayy'a tevekkül et.” (Furkân Sûresi 58. âyet meali) buyurmaktadır. Bunun için Allah’tan başkasına tevekkül etmek câiz değildir. Şirk olan tevekküle gelince: Ancak Allah’ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan başkasına kalpten tevekkül edip bağlanmaktır veya yaratılmış birinin Allah’tan başka rızık vereceğine veya rızkı keseceğine inanmaktır. Büyük şirk hakkında sözlerimize son vermeden önce, burada insanları uyarmamız gereken birçok konudan bazısına değinmek yerinde olacaktır. Bu değineceğimiz konular, çok tehlikeli oldukları hâlde, bunu söyleyen ve işleyenlerin birçoğu Allah’a şirk koştuklarının farkında değillerdir.
Şifayı doktora veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı kulun zekâsı, gayreti ve içtihâdına bağlamak. Kulların kanun koyabileceklerine dâir inanış. Ölüm nedenlerini, trafik kazâlarına veya yanlış ilaç kullanımına bağlamak gibi işlerdir. Bu ve benzeri şirk sözleri ve amelleri çoktur. Müslümanlar bunları bilip sakınmalıdır.
O ki, beni yaratan ve O bana hidâyet verendir. Ve O ki, O beni yediren ve içirendir. Ve hastalandığımda O bana şifâ verendir. Ve O ki, beni öldürür, sonra bana hayat verir. (Şu’arâ Sûresi 78-81. âyet meali)