İbrahim b. İsmail b. Ebî Habîbe bildiriyor: Ömer b. Abdülaziz, valilerinden birine şöyle bir mektup yazdı:
“Allah’a karşı takvalı olmanı ve buyruklarına itaat etmeni öğütlerim. Zira Allah dostları, takva sayesinde Allah’ın gazabından kurtulmuş, takva ile O’nun dostluğunu kazanmış ve takva ile peygamberlere yoldaşlık etmişlerdir. Takva ile yüzleri nurlanmış, takva ile Yüce Yaratıcı’ya yönelmişlerdir.
Dünya fitnelerinden takva ile korunulur; ahiretteki sıkıntılar da takva ile aşılır. Allah, öncekiler için neye razı olduysa, sonrakiler için de sadece onlara razı olduğu şeyleri kabul edecektir. Öncekilerin hayatlarında sonrakiler için ibretler vardır. Allah’ın sünneti hepsinde birdir.
Sen de, senden öncekilerde olduğu gibi canın alınmadan önce nefsinle mücadeleni verip, üzerine düşen görevleri yerine getir. İnsanların nasıl öldüğünü, toplulukların nasıl dağıldığını görüyorsun. Ölümün kişiyi hemen tövbeye nasıl zorladığını, umutları nasıl kısa kıldığını, saltanat ve gücü nasıl bitiverdiğini bilmektesin. Kişiye öğüt olarak ölüm yeterlidir. İnsanlara dünyadan yüz çevirtip ahirete yönelmeleri için de bu yeterlidir.
Kötü bir ölümden ve ardından gelecek musibetlerden Allah’a sığınırız. O’ndan hayırlı bir ölüm ve sonrasında hayırlı bir akıbet dileriz. Ahiretine zarar verecek, dinini zedeleyecek ve Rabbinin gazabını celbedecek hiçbir söz ve fiile kalkışma!
Bil ki, kaderin gereği olarak rızkın senin bir çaban ve uğraşın olmadan da ne eksik ne de fazla olarak ayağına gelecektir. Dünya nimetlerinden sana ne takdir edilmişse, seni ona ulaştıracaktır.
Allah seni fakirlikle sınarsa, bu halde temiz kal; Rabbinin takdirine razı ol. Allah dünya malını senden uzak tutmuşsa, bil ki senin kısmetin budur. Ancak İslam’da, altın ve gümüşün yerine geçecek ve onların eksikliğini aratmayacak çok değerli şeyler vardır.
Allah’ın rızasına ermiş ve cennete girmiş bir kula, dünyada karşılaştığı fakirlik ve musibetlerin hiçbir zararı dokunmaz. Yine Allah’ın gazabına uğramış ve cehenneme girmiş biri için, dünyada elde ettiği zenginliklerin ve nimetlerin hiçbir faydası olmaz.
Cennettekiler, dünyada yaşadıkları zorlukları bir daha yaşamazlar; cehennemdekiler ise dünyada tattıkları hiçbir lezzeti bir daha bulamazlar. Her iki topluluk da, sanki dünyada hiç yaşamamış gibi hisseder.
*Ömürleri sona erip eceli gelenler için cenaze törenleri düzenleyip onları bir çukura koyuyorsunuz. O kişinin artık ne bir yastığı ne de bir yatağı vardır. Sevdiklerinden ayrılmış, sahip olduğu her şeyi geride bırakmıştır. Hesap verme vakti gelmiş, artık ameline göre muamele görecektir. Dünyada yaptığı iyi şeylere en çok o zaman muhtaç olacak; terk ettiği kötü şeylere ise hiç ihtiyaç duymayacaktır.
Bu sebeple, henüz ölüm gelip çatmadan ve ömürler tükenmeden Allah’a karşı takvalı olun!
Allah’a yemin olsun ki bu sözleri size söyleyen ben, sizin günahlarınızdan çok kendi günahlarımı biliyorum. O yüzden günahlarım için Allah’tan bağışlanma diliyor ve O’na tövbe ediyorum.”
Bu nasihat mektubu, hem yöneticilere hem de tüm müminlere zaman üstü bir öğüttür. Ömer b. Abdülaziz’in hikmeti ve takvaya daveti, bizlere hayatı ve ölümü doğru idrak etmemiz gerektiğini hatırlatır.
(Ebu Nuaym,Hilyetu’l Evliyâ)
Ve andolsun ki, sana ve o senden öncekilere vahyedildi ki: 'Eğer şirk koşarsan, elbette amelin boşa gider ve elbette hüsrâna uğrayanlardan olursun.' (Zümer Sûresi 65. âyet meali)
📌Duadâ Şirk:
Bu Allah’dan başkasından, peygamberler veya evliyâdan, rızık, hastalıklara şifâ ya da buna benzer şeyler talep ederek duâ etmektir.
Zîrâ Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve Allah'ın dışında sana menfaat sağlamayan ve sana zarar vermeyene duâ etme. Fakat (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak ki sen o zaman zâlimlerdensin.” (Yûnus Sûresi 106. âyet meali) buyurmaktadır.
Burada “Zâlimler”, “Müşrikler” anlamındadır.
📌Niyet ve Arzuda Şirk:
Bir kişinin amelinde, genelde ve ayrıntıda Allah’tan başkasına yönelmesidir. Buna “Îtikâdda şirk” denir.
“Kim dünyâ hayatını ve ziynetini/süsünü murâd eder ise, orada onlara amellerini îfâ ederiz ve onlar orada eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, onlar ki, kendileri için Ahîret'te ateşten başkası yoktur. Ve orada yaptıkları boşa gitmiştir. Ve amel etmiş oldukları bâtıldır.” (Hûd Sûresi 15.16. âyet meali)
📌Sevgide Şirk:
Bu da Allah ile birlikte başkasını da Allah’ı sevdiği gibi veya daha çok ya da daha az sevmektir. Çünkü sevgi, insanın ihlâsla boyun eğmesinin sebebidir.
Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve insânlardan kimi (Yani arab müşrikleri), Allah'tan başkasını endâdenler (Ortaklar/İlâhlar) ediniyorlar da onları Allah'ı sever gibi seviyorlar. Ve o îmân edenlerin Allah'a sevgisi daha şiddetlidir.” (Bakara Sûresi 165. âyet meali) buyurmaktadır.
📌İtaatte Şirk:
Allah’tan başkasını “Teşri” kanun koyma ve hükümde ortak tutmaktır. Zirâ hüküm, yalnızca Allah’a has bir haktır.
Allah Celle ve Â'lâ şöyle diyor: “Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yûsuf Sûresi 40. âyet meali)
Âlimlerine veya şeyhlerine, Allah’a isyân sayılan bir ameli helâl sayarak uyanlar bu sınıftandırlar.
Bu konuda da Allah: “Onlar ahbârlarını ve ruhbânlarını Allah'ın dışında rabbler edindiler” (Tevbe Sûresi 31. âyet meali) buyurmaktadır.
(Ruhbân nasrânilerin âlimleri ve ahbâr yahûdilerin âlimleridir." (eş-Şevkânî, Fethu'l Kadîr, S.567)
Allah’ın Rasûlü bu âyeti Adiy b. Hatem için Tirmizî’deki sahih hadis ile şöyle açıklamaktadır: “Hristiyanlar ve Yahûdiler, âlimlerine, helâli haram, haramı da helâl kılmalarında itaat ediyorlardı.”
Kim Allah’tan başkası için şeriat koyma hakkı tanırsa, Allah’a isyân ile küfre girmiştir.
Çünkü Allah Celle ve Â'lâ şöyle buyuruyor: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o takdirde işte onlar, onlardır kâfirler” (Mâide Sûresi 44. âyet meali)
Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah’ındır: “Dikkat edin, yaratma ve emir O'nundur.” (A’râf Sûresi 54. âyet meali)
“Yaratma ve emir O'nundur” demek, bu hakkın başkasına nispet edilemeyeceğine işarettir. Kim, yaratmayı veya bir işi Allah’tan başkasına nispet ederse, en büyük şirki işlemiş ve İslâm’dan çıkmıştır. Aynı şekilde, Allah tüm kâinatın yaratıcısı ve bu kâinatları, nimetleriyle terbiye edicidir. Yalnız O, yarattıklarında tüm tasarruf haklarına sâhiptir. Yarattıkları için en iyi olanın ne olduğunu en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiçbir şey yaratmamıştır. Allah’tan başkası hiçbir şey yaratamadığı için, kendi benliğinde gizli olan en küçük şeyi dâhi bilemez. Bunu bilemediği hâlde yaratılmışlara en uygun ve yararlı olanın ne olduğunu nereden bilecektir? Bu sebeple insanlar tarafından konulan bütün kanunlar bâtıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek câiz değildir. Çünkü hüküm koyma hakkı ancak Allah’ındır, O’ndan başkasının hükmetme hakkı asla yoktur. Allah Celle ve Â'lâ, Allah’dan başkasının kanunlarıyla hükmetmeye “Câhiliyye hükümleriyle hükmetme” adını vermiştir. Allah Celle ve Â'lâ böylece, kendi hükmünden daha hayırlı ve daha yüce bir hükmün olmadığını haber vermiştir.
📌Tasarrufta Şirk:
Bu, peygamberlerin ve evliyâların, kainatta tasarruf kudretleri olduğuna inanmaktır. Bu, peygamberler ve sâlih insanların güzel mevkilerini inkâr etmek ve görmemezlikten gelmek anlamına gelmez. Fakat sakıncalı olan, bunlara Allah’ın özel haklarından olan kudret, tasarruf, yarar ve zarar verme gibi sıfatları vermektir. Allah müşriklere sorduğunda: “Ve emri kim tedbîr eder? O vakit diyeceklerdir ki: Allah.” (Yûnus Sûresi 31. âyet meali)
📌Korkuda Şirk:
Allah’tan başkasının zarar ve yarar verdiğine inanmak veya korkuda başkalarını Allah’a denk görmektir. Örnek vermek gerekirse: Ölülerin, sağ olanlara zarar vermesinden korkmak yâhut vâcip olan amelleri terk etmeye neden olacak kadar bir otoriteden korkmak gibi. Ancak doğal olan korkmaya gelince, yırtıcı bir hayvan gibi veya bir zâlimden korkmak şeriatte câizdir (Şirk değildir.) Çünkü Allah Celle ve Â'lâ, Nebisi Mûsâ’yı (Aleyhisselâm) şu âyette korkmakla vasfetmiştir. “Böylece oradan korkarak, gözetleyerek çıktı” (Kasas Sûresi 21. âyet meali) Burada, meşru olan korku, insanın Allah’dan korkmasıdır. Esas korku da budur.
📌Tevekkülde Şirk:
Tevekkül, kulun işlerini Allah’a havale etmesi, dilediğinin elde edilmesi için Allah’a güvenmesidir.
Allah Celle ve Â'lâ: “Ve O ölmeyen Hayy'a tevekkül et.” (Furkân Sûresi 58. âyet meali) buyurmaktadır. Bunun için Allah’tan başkasına tevekkül etmek câiz değildir. Şirk olan tevekküle gelince: Ancak Allah’ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan başkasına kalpten tevekkül edip bağlanmaktır veya yaratılmış birinin Allah’tan başka rızık vereceğine veya rızkı keseceğine inanmaktır. Büyük şirk hakkında sözlerimize son vermeden önce, burada insanları uyarmamız gereken birçok konudan bazısına değinmek yerinde olacaktır. Bu değineceğimiz konular, çok tehlikeli oldukları hâlde, bunu söyleyen ve işleyenlerin birçoğu Allah’a şirk koştuklarının farkında değillerdir.
Şifayı doktora veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı kulun zekâsı, gayreti ve içtihâdına bağlamak. Kulların kanun koyabileceklerine dâir inanış. Ölüm nedenlerini, trafik kazâlarına veya yanlış ilaç kullanımına bağlamak gibi işlerdir. Bu ve benzeri şirk sözleri ve amelleri çoktur. Müslümanlar bunları bilip sakınmalıdır.
O ki, beni yaratan ve O bana hidâyet verendir. Ve O ki, O beni yediren ve içirendir. Ve hastalandığımda O bana şifâ verendir. Ve O ki, beni öldürür, sonra bana hayat verir. (Şu’arâ Sûresi 78-81. âyet meali)