Biz, her şeyi kader ile yarattık. (Kamer Sûresi 49)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Allah makâdiri (kararnameler) yeri ve gökleri yaratmadan 50 bin yıl önce belirledi. (Sahih ibn Hibban)
Ve yine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Allah bir meleği rahime gitmekle görevlendirdi, o da şöyle dedi: ‘Rabbim! Bir nutfe (meni damlası) Ey rabbim! Bir pıhtı. Rabbim! Bir et yığını.’ Bunun üzerine Allah azze ve celle (rahimdekinin) yaratılışını tamamlayınca o (melek) der ki: ‘Ey Rabbim, şaki mi yoksa said mi, erkek mi yoksa kız mı? Ve onun rızkı ve eceli nedir?’ Böylece bunlar o daha annesinin karnında iken yazılır. (Sahih-i Müslim)
Tâvus b. Keysan diyor ki: Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashâbından üç yüz kişiye yetiştim hepsi diyorlardı ki: Her şey bir kadere bağlıdır.
Rib'iy b. Hiraş'ın Huzeyfe (radıyallâhu anh)'dan rivâyet ettiğine göre dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "İyiliğin hepsi sadakadır. Muhakkak ki Allah, her yapanı ve yaptığını yaratandır. (Müslim Zekat 52) Lafzı şu şekildedir: "Yapılan her iyilik sadakadır' başka bir ziyade yoktur. Hadisi Buhâri er-Red ʿale'l-Ḳaderiyye kitabında, Müslim de sahihinde rivâyet etmiştir.
Miksem'den rivâyet edildiğine göre İbn Abbas, “Şüphesiz ki biz, yaptıklarınızı yazıp kaydediyorduk.” (Casiye Sûresi 29) âyeti hakkında şöyle dedi: Allah'u Teâlâ Âdemoğullarının kıyâmete kadar amellerini ve yaptıklarını yazmıştır.
Velid b. Ubade b. es-Samit (radıyallahu anh) dedi ki: Benim babam -Allah ona rahmet etsin- bana şöyle diyerekten nasihat etti: ‘Ey evladım, sana kadere îmân etmeyi tavsiye ederim, iyisine ve kötüsüne, çünkü ona îmân etmezsen Allah seni cehenneme atar.’ Ayrıca şöyle de dedi: ‘Ve Rasûlullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle derken duydum: Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdi. Ona ‘Yaz’ dedi. Kalem bunun üzerine dedi ki: ‘Peki ne yazayım?’ Allah şöyle cevap verdi: Olanı ve kıyâmete kadar olacakları yaz!* (Ebu Davud, Ahmed ve Tirmizi hafif farklılıkla rivâyet etti. Sahih)
Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir Sûresi 29)
Abdullah b. Ömer (radıyallahu anh) dedi ki: Ömer (radıyallahu anh) dedi ki: Ya Rasûlullah. Bizim yaptığımız amelleri sen daha önce takdir edilmiş olarak mı görüyorsun yoksa yeni başlatılmış veya icât edilmiş olarak mı? Dedi ki: Takdir edilmiş olanlardır. Öyleyse amellerde bulun ey Hattaboğlu! Çünkü hepsi kolaylaştırıldı. Kim mutluluk ehlinden ise o mutluluğuna doğru amel eder, kim de mutsuzluk ehlinden ise mutsuzluğuna doğru amel eder. (Sahih-i Tirmizi)
Ebu Yahya el-A’rac, İbn İfra’nın mevlâsı (radıyallahu anhu) dedi ki: Ben, İbn Abbas’a (radıyallahu anh) geldim. Benimle beraber gelen kader hakkında konuşan ve onu inkâr eden kimseler vardı. Dedim ki: ‘Ey ibn Abbas! Sen kader hakkında ne dersin? Çünkü bu iki kişi sana sormaya geldi’. Ve İsmail bir defa şöyle dedi: ‘Onlar sana kaderi sormaya geldi. Zinâ eden, hırsızlık yapan ve içki içen (bu işi kaderle mi yapmıştır) hakkında?’ Bunun üzerine İbn Abbas gömleğini omuzları görünene kadar çekti ve dedi ki: ‘Ey Ebu Yahya. Belki de sen Kaderi reddedip inkâr edenlerdensin. Vallahi onlardan olduğunu veya seninle gelen bu iki kişinin onlardan olduğunu bilseydim sana karşı cihad ederdim. Kişi zinâ ederse bunu kaderiyle yapar, hırsızlık yaparsa bunu kaderiyle yapar ve eğer içki içerse bunu kaderiyle yapar.’ (Abdullah, Kitabus-Sunna)
El-Berbehârî dedi ki: Kader hakkında kelâmda bulunmak, tartışmak veya husumete girmek her grup tarafından özellikle yasaklanmıştır. Çünkü kader Allah’ın sırrıdır. Rab tebâreke ve teâlâ Peygamberlere bile kader hakkında konuşmayı yasaklamıştır.
El-Acurri dedi ki: Müslümanlara kader hakkında araştırma yapıp incelemek yarar getirmez. Çünkü kader Allah azze ve cellenin sırlarından bir sırdır. Buna karşın kader ile kulların başına hem iyi hem kötü şeyler geldiğine inanmak gerekir. Bundan öte kul eğer kader hakkında araştırmalara girerse Allah’ın belirleyip kulların başına gelen kaderleri inkâr etmekten emin olamaz, bunu yaparak doğru yoldan sapar. (El-Acurri, eş-Şeria, 2/702)
Ebû Umame el-Bahili diyor ki: *Hiçbir şirk yoktur ki başlangıcı, kaderi yalanlamakla olmasın. Şirk koşan hiçbir ümmet yoktur ki şirke bulaşmaları kaderi inkâr ile başlamasın ve siz (bu ümmet) kaderi inkâr edenlerle müptela olacaksınız. Eğer onlarla karşılaşırsanız soru sormalarına fırsat vermeyin ki kalbinize şüphe bulaştırmasınlar. (El-Lâlâkaî, Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat'in İtikâdı)
Abdullah b. Abbas (radıyallahu anh)’dan merfû olarak rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Ey çocuk sana birkaç kelime öğreteceğim. Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun, sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulursun. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet eğer sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şey ile fayda verebilirler ve eğer sana bir şey ile zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Kalemler kaldırıldı ve sâhifeler kurudu.''
Başka bir rivâyette: ''Allah’ı dinini koru ki, Allah’ı önünde bulasın. Sen Allah’ı bollukta bil, Allah da seni şiddet anında bilsin. Bil ki sana isâbet etmeyecek olan isâbet etmeyecektir, isâbet edecek olan şaşmayacaktır. Bil ki zafer sabırladır, çıkış kapısı sıkıntıyladır, her bir zorlukla berâber kolaylık vardır.'' (Sahih Hadis)
Ve andolsun ki, sana ve o senden öncekilere vahyedildi ki: 'Eğer şirk koşarsan, elbette amelin boşa gider ve elbette hüsrâna uğrayanlardan olursun.' (Zümer Sûresi 65. âyet meali)
📌Duadâ Şirk:
Bu Allah’dan başkasından, peygamberler veya evliyâdan, rızık, hastalıklara şifâ ya da buna benzer şeyler talep ederek duâ etmektir.
Zîrâ Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve Allah'ın dışında sana menfaat sağlamayan ve sana zarar vermeyene duâ etme. Fakat (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak ki sen o zaman zâlimlerdensin.” (Yûnus Sûresi 106. âyet meali) buyurmaktadır.
Burada “Zâlimler”, “Müşrikler” anlamındadır.
📌Niyet ve Arzuda Şirk:
Bir kişinin amelinde, genelde ve ayrıntıda Allah’tan başkasına yönelmesidir. Buna “Îtikâdda şirk” denir.
“Kim dünyâ hayatını ve ziynetini/süsünü murâd eder ise, orada onlara amellerini îfâ ederiz ve onlar orada eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, onlar ki, kendileri için Ahîret'te ateşten başkası yoktur. Ve orada yaptıkları boşa gitmiştir. Ve amel etmiş oldukları bâtıldır.” (Hûd Sûresi 15.16. âyet meali)
📌Sevgide Şirk:
Bu da Allah ile birlikte başkasını da Allah’ı sevdiği gibi veya daha çok ya da daha az sevmektir. Çünkü sevgi, insanın ihlâsla boyun eğmesinin sebebidir.
Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve insânlardan kimi (Yani arab müşrikleri), Allah'tan başkasını endâdenler (Ortaklar/İlâhlar) ediniyorlar da onları Allah'ı sever gibi seviyorlar. Ve o îmân edenlerin Allah'a sevgisi daha şiddetlidir.” (Bakara Sûresi 165. âyet meali) buyurmaktadır.
📌İtaatte Şirk:
Allah’tan başkasını “Teşri” kanun koyma ve hükümde ortak tutmaktır. Zirâ hüküm, yalnızca Allah’a has bir haktır.
Allah Celle ve Â'lâ şöyle diyor: “Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yûsuf Sûresi 40. âyet meali)
Âlimlerine veya şeyhlerine, Allah’a isyân sayılan bir ameli helâl sayarak uyanlar bu sınıftandırlar.
Bu konuda da Allah: “Onlar ahbârlarını ve ruhbânlarını Allah'ın dışında rabbler edindiler” (Tevbe Sûresi 31. âyet meali) buyurmaktadır.
(Ruhbân nasrânilerin âlimleri ve ahbâr yahûdilerin âlimleridir." (eş-Şevkânî, Fethu'l Kadîr, S.567)
Allah’ın Rasûlü bu âyeti Adiy b. Hatem için Tirmizî’deki sahih hadis ile şöyle açıklamaktadır: “Hristiyanlar ve Yahûdiler, âlimlerine, helâli haram, haramı da helâl kılmalarında itaat ediyorlardı.”
Kim Allah’tan başkası için şeriat koyma hakkı tanırsa, Allah’a isyân ile küfre girmiştir.
Çünkü Allah Celle ve Â'lâ şöyle buyuruyor: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o takdirde işte onlar, onlardır kâfirler” (Mâide Sûresi 44. âyet meali)
Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah’ındır: “Dikkat edin, yaratma ve emir O'nundur.” (A’râf Sûresi 54. âyet meali)
“Yaratma ve emir O'nundur” demek, bu hakkın başkasına nispet edilemeyeceğine işarettir. Kim, yaratmayı veya bir işi Allah’tan başkasına nispet ederse, en büyük şirki işlemiş ve İslâm’dan çıkmıştır. Aynı şekilde, Allah tüm kâinatın yaratıcısı ve bu kâinatları, nimetleriyle terbiye edicidir. Yalnız O, yarattıklarında tüm tasarruf haklarına sâhiptir. Yarattıkları için en iyi olanın ne olduğunu en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiçbir şey yaratmamıştır. Allah’tan başkası hiçbir şey yaratamadığı için, kendi benliğinde gizli olan en küçük şeyi dâhi bilemez. Bunu bilemediği hâlde yaratılmışlara en uygun ve yararlı olanın ne olduğunu nereden bilecektir? Bu sebeple insanlar tarafından konulan bütün kanunlar bâtıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek câiz değildir. Çünkü hüküm koyma hakkı ancak Allah’ındır, O’ndan başkasının hükmetme hakkı asla yoktur. Allah Celle ve Â'lâ, Allah’dan başkasının kanunlarıyla hükmetmeye “Câhiliyye hükümleriyle hükmetme” adını vermiştir. Allah Celle ve Â'lâ böylece, kendi hükmünden daha hayırlı ve daha yüce bir hükmün olmadığını haber vermiştir.
📌Tasarrufta Şirk:
Bu, peygamberlerin ve evliyâların, kainatta tasarruf kudretleri olduğuna inanmaktır. Bu, peygamberler ve sâlih insanların güzel mevkilerini inkâr etmek ve görmemezlikten gelmek anlamına gelmez. Fakat sakıncalı olan, bunlara Allah’ın özel haklarından olan kudret, tasarruf, yarar ve zarar verme gibi sıfatları vermektir. Allah müşriklere sorduğunda: “Ve emri kim tedbîr eder? O vakit diyeceklerdir ki: Allah.” (Yûnus Sûresi 31. âyet meali)
📌Korkuda Şirk:
Allah’tan başkasının zarar ve yarar verdiğine inanmak veya korkuda başkalarını Allah’a denk görmektir. Örnek vermek gerekirse: Ölülerin, sağ olanlara zarar vermesinden korkmak yâhut vâcip olan amelleri terk etmeye neden olacak kadar bir otoriteden korkmak gibi. Ancak doğal olan korkmaya gelince, yırtıcı bir hayvan gibi veya bir zâlimden korkmak şeriatte câizdir (Şirk değildir.) Çünkü Allah Celle ve Â'lâ, Nebisi Mûsâ’yı (Aleyhisselâm) şu âyette korkmakla vasfetmiştir. “Böylece oradan korkarak, gözetleyerek çıktı” (Kasas Sûresi 21. âyet meali) Burada, meşru olan korku, insanın Allah’dan korkmasıdır. Esas korku da budur.
📌Tevekkülde Şirk:
Tevekkül, kulun işlerini Allah’a havale etmesi, dilediğinin elde edilmesi için Allah’a güvenmesidir.
Allah Celle ve Â'lâ: “Ve O ölmeyen Hayy'a tevekkül et.” (Furkân Sûresi 58. âyet meali) buyurmaktadır. Bunun için Allah’tan başkasına tevekkül etmek câiz değildir. Şirk olan tevekküle gelince: Ancak Allah’ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan başkasına kalpten tevekkül edip bağlanmaktır veya yaratılmış birinin Allah’tan başka rızık vereceğine veya rızkı keseceğine inanmaktır. Büyük şirk hakkında sözlerimize son vermeden önce, burada insanları uyarmamız gereken birçok konudan bazısına değinmek yerinde olacaktır. Bu değineceğimiz konular, çok tehlikeli oldukları hâlde, bunu söyleyen ve işleyenlerin birçoğu Allah’a şirk koştuklarının farkında değillerdir.
Şifayı doktora veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı kulun zekâsı, gayreti ve içtihâdına bağlamak. Kulların kanun koyabileceklerine dâir inanış. Ölüm nedenlerini, trafik kazâlarına veya yanlış ilaç kullanımına bağlamak gibi işlerdir. Bu ve benzeri şirk sözleri ve amelleri çoktur. Müslümanlar bunları bilip sakınmalıdır.
O ki, beni yaratan ve O bana hidâyet verendir. Ve O ki, O beni yediren ve içirendir. Ve hastalandığımda O bana şifâ verendir. Ve O ki, beni öldürür, sonra bana hayat verir. (Şu’arâ Sûresi 78-81. âyet meali)