Ey oğlum, Allah’ın sınırlarıyla nasıl ilgilendiğini gözlemle ve onu nasıl muhafaza ettiğine bak. Şüphesiz ona bağlı kalan bağlı tutulur, ihmal edense terkedilir. Mücadelemi gözlemlemen için sana şimdi kendimden bazı tecrübelerimi zikrediceğim ve muvaffak kılınmayı diliyorum. Şüphesız bana verilmiş çoğu lütfu ben kendim kazanmadım aksine bana el-Latif’in tedbiriyle verildi.
Çocukluğumu hatırlıyorum, himmeti yüksek, kendinden büyük çocuklarla aynı mektepte oturan altı yaşında bir çocuk. Rızıklandırıldığım akıl, şuyuhlar(yaşlı adamlar)ın aklından üstündü. Diğer çocuklarla yolda oyun oynadığımı hatta sesli güldüğümü bile hatırlamıyorum. Hatta yedi yaş civarına geldiğimde camide ders halkalarına katıldım. Boş lafın olduğu halkalarda oturmazdım, aksine bana hadis anlatacak muhaddise taliptim. Bana uzun senediyle nakleder, işittiğim herşeyi hıfzeder ve sonra eve döndüğümde onları yazardım. Şeyh’im Ebu Fazl İbni Nasir rahimehullah ile muvaffak kılındım. Beni farklı ulemaya taşır, Müsned’i ve diğer büyük eserleri dinletirdi. Bunları neden yaptırıldığımı bilmiyordum. Hocam işittiğim herşeyi yazdı ve büluğa erdiğimde bana bu kaydettiklerini verdi. O ölünceye dek rahimehullah onun yanındaydım ve onun aracılığı ile hadis ve nakil ilmini öğrendim.
Çocuklar Dicle (nehri) kenarına iner köprü üzerinde oynarlardı. Bense küçükken elime cüz alır insanlardan uzak kıyıda oturur, ilim ile meşgul olurdum.
Sonra bana zühdlük ilham edildi, devamlı oruç tutup yediklerimi aza indirgedim. Bu yola baş koydum, azmettim ve seher vaktine kadar uyanık kaldım ve sabırlı olmayı nefsime öğrettim. İlimlerden bir tanesi ile kanaat etmedim; bu yüzden fıkıh, vaaz verme, hadis dinledim ve zahidlere tabi oldum. Sonra lugat (dil bilimi) ilmi okudum. Yaşadığım yerde inzivaya çekilmis yada vaaz eden kimseyi terk etmedim. Uzaktan gelen böyle kimse ile kendimi kuşattım ve kendimi faziletle düzelttim. Ve iki şey arasında tercih yapmak zorunda kalsam el-Hakk’ın hakkını tercih ettim.
Hayatımı tasarladı, O ki beni ıslah ederek en güzel şekilde yetiştirdi. Haset eden ve bana ihanet edebilecek düşmanları def etti. Beni mukaddes ilim için hazırladı ve bana hiç beklenmedik yerlerden kazanç gönderdi. Beni fehimle, hızlı hıfz (ezber) ile ve gelişmiş yazıyla rızıklandırdı. Beni dünya’da hiç birşeye muhtaç bırakmadı. Bilakis yeterli miktarda ve fazla ziyadesiyle yolladı. insanlarin kalblerinde beni kabullendirdi ve onlar sıhhatini araştırma gereği duymaksızın, onları sözlerimle etkiledim. Yaklaşık iki yüz Zimmet ehli benim ellerimle İslam oldu, yüzbinden fazla günahkarda benim meclislerimde tevbe etti. Yirmi binden fazla adamda cehaletlerinden tevbe ettiklerini duyurdu.
Farklı şeyhlerin hadis meclislerine katılırdım, kimse beni geçmesin diye nefesim kesilene dek koşardım. Sabah olduğunda birşeyim yoktu yemedim ve akşam olduğunda da birşeyim yoktu. Allah beni mahlukat karşısında hiç alçaltmadı, ve lakin benim onurumu korumak için beni rızıklandırdı. Doğrusu benim bütün tecrübelerimi aktarmam çok uzun zaman alır.
Ve şimdi burdayım ve benim neler başardığımı görebiliyorsun. Sana bütün hikayeyi tek bir cümleyle aktarayım. O da Allah’ın şu kavlidir:
“Allah’tan korkun! Allah size (en doğrusunu) ögretiyor!..” (Bakara Sûresi 282. âyet meali)
Hafız Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzi’nin Oğlu Ebu’l-Kasım Bedreddin Ali İbnu’l-Cevzi’ye Nasihatı
Ve andolsun ki, sana ve o senden öncekilere vahyedildi ki: 'Eğer şirk koşarsan, elbette amelin boşa gider ve elbette hüsrâna uğrayanlardan olursun.' (Zümer Sûresi 65. âyet meali)
📌Duadâ Şirk:
Bu Allah’dan başkasından, peygamberler veya evliyâdan, rızık, hastalıklara şifâ ya da buna benzer şeyler talep ederek duâ etmektir.
Zîrâ Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve Allah'ın dışında sana menfaat sağlamayan ve sana zarar vermeyene duâ etme. Fakat (böyle) yaparsan, o takdirde muhakkak ki sen o zaman zâlimlerdensin.” (Yûnus Sûresi 106. âyet meali) buyurmaktadır.
Burada “Zâlimler”, “Müşrikler” anlamındadır.
📌Niyet ve Arzuda Şirk:
Bir kişinin amelinde, genelde ve ayrıntıda Allah’tan başkasına yönelmesidir. Buna “Îtikâdda şirk” denir.
“Kim dünyâ hayatını ve ziynetini/süsünü murâd eder ise, orada onlara amellerini îfâ ederiz ve onlar orada eksikliğe uğratılmazlar. İşte onlar, onlar ki, kendileri için Ahîret'te ateşten başkası yoktur. Ve orada yaptıkları boşa gitmiştir. Ve amel etmiş oldukları bâtıldır.” (Hûd Sûresi 15.16. âyet meali)
📌Sevgide Şirk:
Bu da Allah ile birlikte başkasını da Allah’ı sevdiği gibi veya daha çok ya da daha az sevmektir. Çünkü sevgi, insanın ihlâsla boyun eğmesinin sebebidir.
Allah Celle ve Â'lâ kitabında: “Ve insânlardan kimi (Yani arab müşrikleri), Allah'tan başkasını endâdenler (Ortaklar/İlâhlar) ediniyorlar da onları Allah'ı sever gibi seviyorlar. Ve o îmân edenlerin Allah'a sevgisi daha şiddetlidir.” (Bakara Sûresi 165. âyet meali) buyurmaktadır.
📌İtaatte Şirk:
Allah’tan başkasını “Teşri” kanun koyma ve hükümde ortak tutmaktır. Zirâ hüküm, yalnızca Allah’a has bir haktır.
Allah Celle ve Â'lâ şöyle diyor: “Hüküm ancak Allah’ındır.” (Yûsuf Sûresi 40. âyet meali)
Âlimlerine veya şeyhlerine, Allah’a isyân sayılan bir ameli helâl sayarak uyanlar bu sınıftandırlar.
Bu konuda da Allah: “Onlar ahbârlarını ve ruhbânlarını Allah'ın dışında rabbler edindiler” (Tevbe Sûresi 31. âyet meali) buyurmaktadır.
(Ruhbân nasrânilerin âlimleri ve ahbâr yahûdilerin âlimleridir." (eş-Şevkânî, Fethu'l Kadîr, S.567)
Allah’ın Rasûlü bu âyeti Adiy b. Hatem için Tirmizî’deki sahih hadis ile şöyle açıklamaktadır: “Hristiyanlar ve Yahûdiler, âlimlerine, helâli haram, haramı da helâl kılmalarında itaat ediyorlardı.”
Kim Allah’tan başkası için şeriat koyma hakkı tanırsa, Allah’a isyân ile küfre girmiştir.
Çünkü Allah Celle ve Â'lâ şöyle buyuruyor: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o takdirde işte onlar, onlardır kâfirler” (Mâide Sûresi 44. âyet meali)
Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah’ındır: “Dikkat edin, yaratma ve emir O'nundur.” (A’râf Sûresi 54. âyet meali)
“Yaratma ve emir O'nundur” demek, bu hakkın başkasına nispet edilemeyeceğine işarettir. Kim, yaratmayı veya bir işi Allah’tan başkasına nispet ederse, en büyük şirki işlemiş ve İslâm’dan çıkmıştır. Aynı şekilde, Allah tüm kâinatın yaratıcısı ve bu kâinatları, nimetleriyle terbiye edicidir. Yalnız O, yarattıklarında tüm tasarruf haklarına sâhiptir. Yarattıkları için en iyi olanın ne olduğunu en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiçbir şey yaratmamıştır. Allah’tan başkası hiçbir şey yaratamadığı için, kendi benliğinde gizli olan en küçük şeyi dâhi bilemez. Bunu bilemediği hâlde yaratılmışlara en uygun ve yararlı olanın ne olduğunu nereden bilecektir? Bu sebeple insanlar tarafından konulan bütün kanunlar bâtıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek câiz değildir. Çünkü hüküm koyma hakkı ancak Allah’ındır, O’ndan başkasının hükmetme hakkı asla yoktur. Allah Celle ve Â'lâ, Allah’dan başkasının kanunlarıyla hükmetmeye “Câhiliyye hükümleriyle hükmetme” adını vermiştir. Allah Celle ve Â'lâ böylece, kendi hükmünden daha hayırlı ve daha yüce bir hükmün olmadığını haber vermiştir.
📌Tasarrufta Şirk:
Bu, peygamberlerin ve evliyâların, kainatta tasarruf kudretleri olduğuna inanmaktır. Bu, peygamberler ve sâlih insanların güzel mevkilerini inkâr etmek ve görmemezlikten gelmek anlamına gelmez. Fakat sakıncalı olan, bunlara Allah’ın özel haklarından olan kudret, tasarruf, yarar ve zarar verme gibi sıfatları vermektir. Allah müşriklere sorduğunda: “Ve emri kim tedbîr eder? O vakit diyeceklerdir ki: Allah.” (Yûnus Sûresi 31. âyet meali)
📌Korkuda Şirk:
Allah’tan başkasının zarar ve yarar verdiğine inanmak veya korkuda başkalarını Allah’a denk görmektir. Örnek vermek gerekirse: Ölülerin, sağ olanlara zarar vermesinden korkmak yâhut vâcip olan amelleri terk etmeye neden olacak kadar bir otoriteden korkmak gibi. Ancak doğal olan korkmaya gelince, yırtıcı bir hayvan gibi veya bir zâlimden korkmak şeriatte câizdir (Şirk değildir.) Çünkü Allah Celle ve Â'lâ, Nebisi Mûsâ’yı (Aleyhisselâm) şu âyette korkmakla vasfetmiştir. “Böylece oradan korkarak, gözetleyerek çıktı” (Kasas Sûresi 21. âyet meali) Burada, meşru olan korku, insanın Allah’dan korkmasıdır. Esas korku da budur.
📌Tevekkülde Şirk:
Tevekkül, kulun işlerini Allah’a havale etmesi, dilediğinin elde edilmesi için Allah’a güvenmesidir.
Allah Celle ve Â'lâ: “Ve O ölmeyen Hayy'a tevekkül et.” (Furkân Sûresi 58. âyet meali) buyurmaktadır. Bunun için Allah’tan başkasına tevekkül etmek câiz değildir. Şirk olan tevekküle gelince: Ancak Allah’ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan başkasına kalpten tevekkül edip bağlanmaktır veya yaratılmış birinin Allah’tan başka rızık vereceğine veya rızkı keseceğine inanmaktır. Büyük şirk hakkında sözlerimize son vermeden önce, burada insanları uyarmamız gereken birçok konudan bazısına değinmek yerinde olacaktır. Bu değineceğimiz konular, çok tehlikeli oldukları hâlde, bunu söyleyen ve işleyenlerin birçoğu Allah’a şirk koştuklarının farkında değillerdir.
Şifayı doktora veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı kulun zekâsı, gayreti ve içtihâdına bağlamak. Kulların kanun koyabileceklerine dâir inanış. Ölüm nedenlerini, trafik kazâlarına veya yanlış ilaç kullanımına bağlamak gibi işlerdir. Bu ve benzeri şirk sözleri ve amelleri çoktur. Müslümanlar bunları bilip sakınmalıdır.
O ki, beni yaratan ve O bana hidâyet verendir. Ve O ki, O beni yediren ve içirendir. Ve hastalandığımda O bana şifâ verendir. Ve O ki, beni öldürür, sonra bana hayat verir. (Şu’arâ Sûresi 78-81. âyet meali)