İçeriklerden haberdar olmak, yorum yapmak ve diğer tüm özellikler için oturum açın.
76

İnsan Sûresi

31 Ayet
Paylaş
1
هَلْ أَتَىٰ عَلَى ٱلْإِنسَـٰنِ حِينٌ مِّنَ ٱلدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْـًٔا مَّذْكُورًا
- İnsânın üzerine uzun devirden bir zaman geçti ki, anılır bir şey değildi.
2
إِنَّا خَلَقْنَا ٱلْإِنسَـٰنَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَـٰهُ سَمِيعًۢا بَصِيرًا
- Muhakkak ki Biz, insânı yarattık, karışık bir nutfeden. Onu imtihan ediyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören kıldık.
3
إِنَّا هَدَيْنَـٰهُ ٱلسَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا
- Muhakkak ki Biz, onu yola hidâyet ettik. Ya şükredici veya küfrânda bulunandır.
# İmâm Beğavi (rahimehullah) şöyle demiştir: Hak ve bâtıl yolu ve hidâyeti ve dalâleti ona beyân ettik. Ona hayrın ve şerrin yolunu bildirdik. (Meâlim'ut-Tenzîl, c.8 s.292)
4
إِنَّآ أَعْتَدْنَا لِلْكَـٰفِرِينَ سَلَـٰسِلَا۟ وَأَغْلَـٰلًا وَسَعِيرًا
- Muhakkak ki Biz, kâfirler için zincirler hazırladık ve kelepçeler ve bir çılgın alev.
5
إِنَّ ٱلْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِن كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا
- Muhakkak ki iyiler, bir kâseden içerler, karışımı kâfur olan.
6
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ ٱللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا
- Bir pınardır, onu Allah'ın kulları içerler. Onu akıttıkça akıtırlar.
# Mücâhid (rahimehullah) şöyle demiştir: Onu cennetten istedikleri yere akıtırlar. (Zâdu'l-mesîr fî İlmi't-tefsîr)
7
يُوفُونَ بِٱلنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُۥ مُسْتَطِيرًا
- Adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar.
8
وَيُطْعِمُونَ ٱلطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا
- Yemeği yedirirler onu sevdikleri hâlde, miskîne ve yetîme ve esîre.
9
إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ ٱللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَآءً وَلَا شُكُورًا
- (Derler ki:) Size Ancak Allah'ın Vechi için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık istiyoruz ve ne (de) bir teşekkür.
10
إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا
- 'Muhakkak ki biz, asık suratlı çetin gün, Rabbimizden korkuyoruz.'
11
فَوَقَىٰهُمُ ٱللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمِ وَلَقَّىٰهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا
- Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korur ve kendilerine bir parlaklık ve bir sürûr/sevinç verir.
12
وَجَزَىٰهُم بِمَا صَبَرُوا۟ جَنَّةً وَحَرِيرًا
- Ve sabretmelerinden dolayı onları ödüllendirir, Cennet ve ipekle.
13
مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ ۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا
- Orada tahtlar üzerine yaslanırlar. Orada güneş görmezler ve ne (de) zemherîr.
# İbn Ebî Zemenîn (rahimehullah) şöyle der: ''Zemherîr: Şiddetli soğuk." (Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîz, C.5, S.71)
14
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَـٰلُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا
- Ve üzerlerine gölgeleri sarkmış ve meyveleri eğdirildikçe eğdirilmiştir.
15
وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِـَٔانِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا۠
- Ve üzerlerine dolaşılır. Gümüşten kaplar ve billûrdan küpler ile.
16
قَوَارِيرَا۟ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا
- Gümüşten billûrlar, miktârlarını takdîr etmişlerdir.
17
وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا
- Ve orada kendilerine bir kâseden içirilir. Karışımı zencefîl olan.
18
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا
- Orada bir pınardır, isimlendirilir 'Selsebîl' diye.
19
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا
- Ve üzerlerine ebedî evlâdlar dolaşır, onları gördüğünde saçılmış inciler sanırsın.
20
وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا
- Ve gördüğünde, orada bir nîmet görürsün ve büyük bir mülk.
21
عَـٰلِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ ۖ وَحُلُّوٓا۟ أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا
- Üstlerinde ince ipekten yeşil giysiler vardır ve kalın atlastan. Ve gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir ve Rabbleri onlara tertemiz bir şarâb içirecektir.
22
إِنَّ هَـٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَآءً وَكَانَ سَعْيُكُم مَّشْكُورًا
- Muhakkak ki bu, sizin için bir ödül olmuştur. Ve sa'yınız (da) meşkûr olmuştur.
# Sizin sa'yınız (Çalışmanız/Ameliniz) meşkûr olmuştur. (Allah amellerinizi karşılıksız bırakmamış ve karşılıklarında cenneti vermiştir) (Mukâtil bin Süleyman, Tefsir-i Kebir)
23
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ ٱلْقُرْءَانَ تَنزِيلًا
- Muhakkak ki Biz, Biz Kur'ân'ı senin üzerine parça parça indirdik.
24
فَٱصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ ءَاثِمًا أَوْ كَفُورًا
- Öyleyse Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan bir günahkâra veya bir küfrânda bulunana itaat etme.
25
وَٱذْكُرِ ٱسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
- Ve Rabbinin ismini sabah ve akşam zikret.
26
وَمِنَ ٱلَّيْلِ فَٱسْجُدْ لَهُۥ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا
- Ve geceden artık O'nun için secde et ve uzun bir gece O'nu tesbîh et.
27
إِنَّ هَـٰٓؤُلَآءِ يُحِبُّونَ ٱلْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَآءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا
- Muhakkak ki bunlar, âcil olanı seviyorlar ve ağır bir günü arkalarına bırakıyorlar.
# El-acîle: Yani dünyayı, altını, gümüşü, binayı, elbise ve bineği severler. (Mukâtil bin Süleyman, Tefsîru’l-Kebîr)
28
نَّحْنُ خَلَقْنَـٰهُمْ وَشَدَدْنَآ أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَآ أَمْثَـٰلَهُمْ تَبْدِيلًا
- Onları Biz yarattık ve yaratılışlarını da pekiştirdik. Dilediğimiz zaman da onları benzerleriyle değiştiririz.
29
إِنَّ هَـٰذِهِۦ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَن شَآءَ ٱتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ سَبِيلًا
- Muhakkak ki bu bir tezkiredir, Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir.
30
وَمَا تَشَآءُونَ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا
- Ve siz dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe, Muhakkak ki Allah, Alîm olandır, Hakîm'dir.
31
يُدْخِلُ مَن يَشَآءُ فِى رَحْمَتِهِۦ ۚ وَٱلظَّـٰلِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًۢا
- Dilediğini rahmetine dâhil eder. Ve zâlimler, onlar için elîm bir azâb hazırlamıştır.